Published in Yetkin Yayın,Mar 4 2021
Bir başka semaya dikmiş gözlerini, gözlüklerindeki yansımasından tekrar kendini izliyor.
Takipçisi olduğu ve takip ettiği tek yoldaşı kendisi…
Anlamaya çalışıyor görünmeyenin ardındaki DÜNYA ‘yı ,
Beden mağarasının duvarına yansıyan ruhunun gölgelerini yakalamaya çalışıyor.
Takip ettiği, bildiği, gördüğünü sandığı yanılsamalarından kaçıyor.
Her yolun sonunda ,çıkmaz sokaklarında, kimseye açmadığı duvarlarla ördüğü korunaklı kalelerinden sonra bulduğu tek kişi: Kendisi.
Nasıl bir Dünya’ya evrilirse evrilsin kalan her zaman kendisi.
Aşması gereken, aşınca DÜNYA’ sını da anlayacağı tek engel: Kendisi.
Cesur Yeni Dünya demişti, büyük biraderleri ona geldiği diyarlara ..
“Yaşa, hisset, sev!” diye verdikleri DÜNYA ‘ya.
Sahi ne kadar cesurdu DÜNYA?
Ne kadar yeniydi?
Eskiler eskiye ait medeniyetlerinde ne kadar yaşayabilmişlerdi?
İnsan değil miydi savaşlarla, kötülükle, ahlaksızlıkla ,ayrıştırmayla katleden?
Ne kadar sevebildi eskiler ; kendilerini, diğer insanları ve CAN’a dair olan her şeyi?
Hissedebildiler mi aşkı, sevgiyi, hoşgörüyü kendini yok sayarcasına bir yoğunlukla?
Peki Cesur Yeni Dünya insanı ne yapmalı?
Sevgisizlik, hırs, kibir uğruna yok edilmeye yakın bir DÜNYA için ne yapabilir?
Sevebilir mesela ;rengini, cinsini, geçmişini affederek ve onları da severek.
Hissedebilir mesela; Afrika’daki bir çocuğun suyu gördüğündeki saf mutluluğu kıvamında kirlenmemiş sevgilerle.
Yaşayabilir mesela Nazım gibi.
Tüm işi yaşamak olup, konup geçilecek bir şaka olmadığını anlayabilir hayatın.
Anlar ki her anın sana verilmiş bir hediyedir CAN’ın .
Öyleyse yaşa, hisset, sev Cesur Yeni Dünya insanı.
Çünkü her değerin yıkılmaya yüz tuttuğu, insanı insandan uzaklaştırmaya programlı bu DÜNYA’da kendinden kaçma.
Cesurca YAŞA,SEV,HİSSET Yeni Dünya ‘nın Cesur İnsanı !